26 Haziran 2012 Salı

takıntılımıyım hakikaten

Sevgili Oytunla Hayatın sahibesi beni mimlemiş. Mim olayı nedir tam olarak anlamasamda bloggerların birbirini tanımaları için düzenlemiş oldukları güzel bir etkinlik olduğu kesin.

Bugüne kadar takıntılımıyım hiç üzerinde düşünmedim. Yada alışkanlıklarımın takıntı seviyesinde olup olmadığını hiç irdelemedim. Kısmet bugüneymiş.

Arabama binmeden önce mutlaka lastiklerini kontrol ederim. İstisnasız yaptığım bu davranış biçimi evet takıntı sayılır.

Kitaplarım konusunda takıntılıyım. Paylaşmayı severim ama kitaplarım mutlaka geri dönmeli ait oldukları yere. Kütüphanemde yerlerini almalılar yine. Eğer geri gelmediyse isterim mutlaka.

Alalade hazırlanmış bir sofrada yemek yemekten hiç hazetmem. Çatalım, bıçağım yerli yerinde olmalı. Karşımdakine saygısızlık sayarım, dolayıs ile kendime de.

Merdiven altından asla geçmem. Bu birazda batıl ama yinede takıntı sayılabilir. Çocukluğumdan kalma belki de :)

Diş konusunda takıntılıyım galiba birazda. İnsanların dişlerine bakarım sürekli nasıl diye.

Fetişistlik değil yanlış anlaşılmasın ama kadında el ve ayak önemlidir. Bakımlı olmayan ayak ve ele katlanamıyorum. Birde kırmızı oje sevmem kadında. Beyaz olmalı, temizlik hissi vermeli...

Birde parmak arası terlik giydiğimde atılan bakışlara takıntılıyım. Erkeğe yakışmıyormuş diyorlar ya. Size ne diyorum ben rahatım :)

Düşününce baya takıntılarım varmış hakikaten benimde.
Teşekkürler Oytunla Hayatın sahibesi :)

7 Haziran 2012 Perşembe

Aile kurmak kolay değildir. Aşk evliliğide olsa farklı iki kültürden gelen insanın uyum süreci sancılıdır. Ama aşk, sevgi ve tabiki saygı çerçevesinde bu sancılı zamanlar çabuk atlatılıyor. Bizde çabuk atlattık.

Alışkanlıklarımız değişti, ben bize dönüştü derken oğlumuz katıldı aramıza. Baba ve anne olduk. Ailemiz büyümüştü... Üç kişilik kocaman bir aile...
Hayatımızın dönüm noktası...

İlk zamanlar herşey güzel giderken kopukluklar yaşamaya başladık. Ben eski hayatımızı çocuğumuza göre törpüleyerek yaşamak isterken, o tamamen hayatını oğlumuza adayarak geçirmek istedi. Saygı duydum, anlamaya çalıştım. Oda beni anlamaya çalıştı aslında.
Fakat oğlumuz dışında hayatında hiçbirşey bırakmadığı için ilerleyen zamanlarda sıkılmaya başladı yaşadığı hayatdan. İşini bırakmıştı bakıcı istemediği için, arkadaşlarıyla görüşmüyordu oğlumuzun düzeni bozulmasın diye... Dışarı çıkamıyorduk, gezemiyorduk...
Sıkılmıştı, bunalmıştı... Yaptığı çok büyük bir fedakarlıktı... Kopuşlarımız arttı... İkimiz de ailelerimizi seneler önce kaybetmiştik, destek olanımız da yoktu haliyle...
kavgalar başladı, kıskançlık krizleri büyüdü...
Bunda benimde katkım vardır mutlaka...
Danışman bir arkadaşımızdan çok uzun süre destek aldık.
Değiştiremedik kendimizi...
Önceliklerimizi belirleyemedik...
Derken 11 senelik evliliğimizi ortak kararımızla geçen yıl sonu itibariyle sonlandırdık...
Küsmedik, darılmadık, çirkinleşmedik...
Herşey saygı çerçevesinde bitti...
Birlikte mutsuz olmak yerine, birey olarak mutluluğu tercih ettik...
Oğlumuz bizden çabuk kabullendi...
Muayenehanemi biraz büyüterek yaşadığım yer haline getirdim. Böylesi yaşamımı daha kolaylaştırdı...
Dağılmadık belki ama düzenimiz değişti...
Bireyliğe alışmak da zaman alıyor haliyle...
O bekar anneliğin zorluklarını yaşıyor, ben bekar babalığın...
Oğlum ilk tatil babasısın sen dediğinde içim ezilmişti...
Ama doğru demişti...
Onun tatillerinde birlikteydik sadece....

1 Haziran 2012 Cuma

merhaba

Tatil babasıyım evet.
Eşinden yenilerde boşanmış, aslanlar gibi bir oğlu olan, boşlukta kalmış bir babayım ben.
Oğlumla yalnız geçirdiğim zamanların bocalamasını yaşıyorum henüz.
Evli baba kavramından uzaklaşmanın acemileştirdiği anlardayım.

Henüz yazmaya hazır değilim belki.
Mekan belli olsun dedim sadece.